31 Ağustos 2023 Perşembe

2500 yıllık Murattepe tümülüsünün dibine maden ocağı / ÇEPEÇEVRE YAŞAM

 Madran Dağı'nda kurulmak isteniyor ▶️#ÇepeçevreYaşam şimdi yayında @CineYasam @ozer_akdemir



Madran Dağı'nda 2500 yıllık Murtattepe tümülüsü ve kaya mezarlarına birkaç yüz metre uzaklıkta kuvars madeni açılıyor. Maden, tarihi olduğu kadar ormanı ve su kaynaklarını da tehdit ediyor. Çepeçevre Yaşam'da bu hafta Aydın'ın Çine ilçesinde, bölgede yaşayan yurttaşlarla görüştük, madenin yarattığı ve yaratacağı yıkımı onlardan dinledik. Özer Akdemir'in hazırlayıp sunduğu Çepeçevre Yaşam her perşembe Evrensel'de




Söke ve Muğla kömürleri ciddi bir halk sağlığı sorunu

 

31 Ağustos 2023 15:51


MTA’nın 2002 yılında yaptığı araştırma verilerine göre; Söke ve Muğla kömürlerinde dünya ortalamalarını onlarca kat fazlası ağır metal var!





Fotoğraf: Selahattin Aydın


Özer AKDEMİR

Yatağan Termik Santrali’ne kömür temini için son aylarda Söke’nin birçok yerinde yeni linyit yatakları açılaması için çalışmalara başlandı. Yapılan bir araştırma Söke ve Muğla yörelerindeki kömürlerde ağır metal oranlarının dünya ortalamalarının çok üzerinde olduğunu ortaya çıkardı. Bu kömürlerin yakılması ciddi sağlık sorunlarına yol açacak.

SÖKE KÖYLERİNDE KÖMÜR MADENİ ENDİŞESİ

Fıstık çamları, kaya resimleri ve zeytinleri ile ünlü Latmos Dağındaki Çavdar ve Mersinbelen köyleri arasındaki 19 parsel arazi Cumhurbaşkanı kararnamesi ile acele kamulaştırma yoluyla kamulaştırıldı. Kararnamede bu arazilerdeki kömür yataklarının Yatağan termik santraline kömür temini için işletilmesinin kamu yararı olacağı ileri sürülüyor. Yine aynı şekilde Söke’ye bağlı Ağaçlı ve Kemalpaşa Köyleri yakınlarında da bir kömür işletmesi açılması için ÇED süreci başlatıldı. Yöre halkını tedirgin eden bu kömür madeni projelerine karşı yurttaşlar ve ekoloji örgütleri mücadele yollarını tartışmak için geçtiğimiz günlerde Ağaçlı Köyü’nde bir araya geldi.

TERMİK SANTRAL BACA FİLTRELERİ BİR İŞE YARAMIYOR

Prof. Dr. Doğan Kantarcı tarafından Söke ve Muğla yöresi kömürleri üzerinde yapılan bir araştırma yurttaşların tedirginliğinin ne kadar da haklı olduğunu ortaya çıkardı. MTA tarafından Söke-Muğla kömürleri üzerinde 2002 yılında yapılan araştırma sonuçlarını değerlendiren Kantarcı, Söke-Muğla kömürlerindeki ağır metal oranlarının dünya ortalamasının onlarca kat üzerinde olduğunu ortaya koydu. Söke ve Muğla kömürlerinin aynı coğrafyada olmaları nedeniyle bu anlamda birbirine yakın özellikler taşıdığını dile getiren Kantarcı, termik santrallerde kullanılan elektrostatik filtreli bacaların 2.5 ppm boyuttaki partikül tanelerini tutmadığını, bu nedenle termik santrallere takılan filtrelerin tam bir süzme yapmadığını dile getiriyor.

KÖMÜRLERDE 44 AĞIR METAL TESPİT EDİLDİ

Söke ve Muğla kömürlerindeki ağır metal oranları ile dünya ortalamalarını karşılaştıran Kantarcı bununla ilgili yaptığı tablonun sonunda yaptığı açıklamalarda şu noktalara dikkat çekiyor:

Kömürlerde 44 tane ağır metal belirlenmiştir.

Muğla kömür yatakları birbirine yakındır. Bu kömürlerin tümü ‘Erken Miosen’ dönemine ait olup, içerikleri birbirine yakındır. Yatağan ve Söke kömürleri de ‘Erken Miosen’ kömürleri olup, benzer özellikler göstermektedirler.

Arsenik miktarının Söke kömüründe çok yüksek olması dikkat çekicidir. Ayrıca; bor, baryum, molibden, antimon, stronsiyum, vanadyum ve özellikle de uranyum miktarları Söke kömüründe çok yüksektir.

Bu kömürler ısı değerleri bakımından termik santrallerde değerlendirilebilecek kömürlerdir. Ancak içerdikleri ağır metaller ve özellikle arsenik bakımından insan ve hayvan sağlığı için çok tehlikelidirler. Çünkü elektrostatik filtreler Ø ≤ 2,5 μm boyutundaki taneleri tutamazlar.

MTA 2002 yılında yaptığı araştırma sonuçlarından Prof. Dr. Kantarcı tarafından derlenen verilere göre Söke/Muğla kömürleri ile dünya ortalaması karşılaştırmalarında bulunan ağır metal mikro elementler ve oranları şöyle;

 

Söke kömüründeki oran 

Dünya ortalaması

 

Arsenik         

219.2 Ppm

10 Ppm

Yirmi iki kat

Bor

186 Ppm

50 Ppm

Üç kata yakın

Baryum

219 Ppm

200 Ppm

Biraz üstünde

Molibden

63.6 Ppm

3 Ppm

Yirmi bir katı

Antimon

41.6 Ppm

1.5 Ppm

Yirmi sekiz katı

Stronsium

580.9 Ppm

200 Ppm

Üç katına yakın

Uranyum

132 Ppm

2 Ppm

Altmış altı katı

Vandanyum

77.8 Ppm

40 Ppm

İki katına yakın

 

YURTTAŞLAR VE ÇEVRE ÖRGÜTLERİ KÖMÜR MADENİNE KARŞI BİRARAYA GELDİLER

Söke’nin Ağaçlı köyü yakınlarında 25 hektarlık bir alanda açık ve kapalı kömür işletmeciliği projesine karşı yurttaşlar Ağaçlı köyünde bir araya geldiler. Kuşadası ve Söke Kent Konseyleri, Caferli Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği, Kirazlı Ekolojik Yaşam Derneği, Çine Yaşam Platformu, AYEP, AYÇEP, Çine Yaşam Platformu ve Kuşadası EKODOSD katıldığı toplantıda kömür madenine karşı hukuki ve fiili mücadele süreçleri tartışıldı. Toplantıda kömür ocağının açılması durumunda ocaklardan 20 bin ton kömür çıkarılacağı, yer altı ocaklarında da ihtiyaç duyulması halinde gevşetme patlatmaları yapılacağı bilgisi paylaşıldı. Çevre örgütleri kömür işletmeciliğinin yapılacağı alanın, Dilek Yarımadası Milli Parkı’nın yer aldığı Samson Dağları’nın doğudaki ucunda yer aldığını belirterek, Milli Parkın Dilek Yarımadası bölümünün dışında kalan ancak ekolojik ve coğrafik açıdan devamlılık arzeden bu bölgenin doğa ve tarihle iç içe olduğunu dile getirdiler. Bölgenin Kuşadası ve Söke’nin oksijen deposu olduğuna vurgu yapılan konuşmalarda bölgede bir kömür işletmesinin açılmasının, geri dönülmez bir şekilde tahribat yaratacağı buradan kömür çıkarmak yerine, bölgenin doğal ve kültürel özelliklerini ön plana çıkararak var olan tarım ve turizmin daha de geliştirecek projelerin geliştirilmesi daha doğru olacağını ifade ettiler.

 https://www.evrensel.net/haber/498021/soke-ve-mugla-komurleri-ciddi-bir-halk-sagligi-sorunu

2 bin 500 yıllık tümülüsün dibine maden işletmesi!

 

31 Ağustos 2023 04:39


Kuvars ve feldspat madenlerinin delik deşik ettiği Madran Dağı'nda bu sefer de 2500 yıllık tümülüsün ve kaya mezarlarının birkaç yüz metre yakınına maden işletmesi kırma eleme tesisleri kuruluyor.




Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel


Özer AKDEMİR

Aydın’ın Çine ilçesi yakınlarındaki Madran Dağı’nda madencilik yağması hız kesmeden devam ediyor. Kuvars ve feldspat madenlerinin delik deşik ettiği dağda bu sefer de 2 bin 500 yıllık bir tümülüsün ve kaya mezarlarının birkaç yüz metre yakınına maden işletmesi kırma eleme tesisleri kuruluyor.

EN KALİTELİ SU KAYNAKLARINA SAHİP AMA…

Madran Dağı barındırdığı su kaynakları ile Türkiye’nin en kaliteli kaynak sularının çıktığı bir dağ olarak biliniyor. Bu nedenle dağda madencilik yapan firmalar bu kaynak sularını şişeleyip satan tesislere de sahipler. Hatta bu maden firmalardan bazılarının dağın zirvelerindeki rüzgardan faydalanıp elektrik enerjisi üreten RES’leri de var. Yani, Türkiye’nin en büyük maden firmaları tarafından parsellenen dağda bu şirketler dağın taşını, toprağını, suyunu, rüzgarını paraya çeviriyor…

ZEYTİNLİKLERİN BULUNDUĞU ALANA DA YAKIN

Kuvars ve feldspat madenlerinin delik deşik ettiği Madran Dağı’nda bu sefer maden işletmesi kırma eleme tesisleri kuruluyor. Tesisin kurulması için çalışmaların yürütüldüğü yer Çine kent merkezine çok yakın bir konumdaki -kuş uçuşu 4 kilometre uzaklıkta- Mutaflar köyü. Köyün 2 kilometre uzağında -kamuoyunda daha çok Bien Seramik markası ile tanınan- Ercan Şirket Topluluğuna ait Aktaş Maden’in başlattığı maden çalışmaları köyün meralarında yapılıyor. Maden işletmesi aynı zamanda Çine’nin içme suyu kaynaklarının olduğu bölgede yer alıyor. Köylülerin zeytinliklerinin de bulunduğu alanın birkaç yüz metre yakınında ise Helenistik Dönem’e ait kaya mezarları ve Murtattepe Tümülüsü adıyla tescillenmiş 2 bin 500 yıllık tümülüs var. Tümülüsün ve kaya mezarlarının olduğu tepeden maden işletmesinin kırma eleme tesisleri çok rahat bir şekilde görülebiliyor.

ŞİMDİDEN YÜZLERCE AĞAÇ KESİLMİŞ

Geçtiğimiz günlerde Çepeçevre Yaşam programı çekimi için Çine Yaşam Platformu (ÇİYAP) Sözcüsü Ahmet Uslu ve Latmos Platformundan Arkeolog Selahattin Aydın ile tümülüsün ve kaya mezarlarının bulunduğu Murtattepe’ye gittik. Tepeye tırmanırken atıl bir durumda yerlerde duran dikenli tel örgülerin yanı sıra bölgede daha öncesinde yüzlerce ağacın kesildiği dikkatleri çekti. Bu ağaçların maden çalışmaları nedeniyle mi yoksa başka bir amaçla mı kesildiği henüz belli değil. ÇİYAP Sözcüsü Ahmet Uslu ağaçların maden işletmesi tarafından bölge maden sahası ilan edilince ileride ağaç parası vermemek için şimdiden kesilmiş olabileceğini savundu.


Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

TÜMÜLÜSTE ÜÇ KÜLTÜRÜN İZLERİ VAR

Yıllardır özellikle Latmos ve Madran Dağı bölgesinde turist rehberliği yapan Selahattin Aydın ile kaçak kazılar sonucu yağmalanmış tümülüsün içine kadar girerek çekimler yaptık. Aydın şu bilgileri verdi: “Lidya, Pers ve Karya kültürleri ile sentezlenmiş bir mezar çeşidi bu. Üç kültürün de izlerini görmek mümkün. Muazzam bir yapı! Mezar girişinin L şeklinde olması Lidya tümülüslerinin bir özelliği. Aynı şekilde mezar taşlarının ahşap benzeri bir şekilde örülmesi, Gerga’da olduğu gibi Karya kültürüne ait. Ortalama söylüyorum ama 2 bin 500 yıllık bir mezar burası. Çok önemli. Kaçak kazıcılar ana mezarın altını kazmışlar ama altında hiçbir şey olmaz bu mezarların. Bu tümülüsün içinde muhtemelen üç mezar varmış.”

MADENLER 8 BİN YILLIK KAYA RESİMLERİNİ YOK EDİYOR

Murtattepe Tümülüsü’nün Madran Dağı’nın batıya bakan yüzünde yer aldığını aktaran Aydın, “Kuzeye bakan yüzünde de tümülüsler var. Burada korumaya dönük hiçbir çalışma yok. Sadece birkaç çalışma yapılıp öylece atıl durumda bırakılmış. Bölgede buna benzer birçok kaya mezarı var. Madran Dağı tıpkı Latmos gibi gnays kayalardan oluşmakta. İçinde 8 bin yıllık kaya resimleri var. Bu kaya resimleri tam olarak bilinmiyor, bu maden işletmeleri bizim bilmediğimiz birçok kaya resmini yok etmiş ve ediyor olabilir. Bu madene ÇED olumlu belgesi verilmiş. Bu tümülüs bu madeni durdurabilir. Bunun için Latmos Platformu olarak hukuksal bir süreç başlatacağız” diye konuştu.

KALE MADENCİLİK 2-3 AYDA KORKUNÇ BİR YIKIM YARATMIŞ

Daha sonra gittiğimiz Madran Dağı’nın batı yüzünde, iki üç ay önce faaliyete başlayan Kale Madencilik firmasına ait maden işletmesinin daha şimdiden yarattığı doğa tahribatını gördük.


Firmanın ‘ÇED gerekli değildir’ kararı alarak 2-3 ay önce faaliyete başladığını belirten ÇİYAP Sözcüsü Uslu, “Yaklaşık 70-80 metre bir derinliğe ulaştılar. Buraya Payamalanı derler, Madran Dağı’nın göğsü. Genç ormanlarla kaplı bir yerdi. Madenci şirket çıkan posaları da ormandaki ağaçlarının üzerine gelişi güzel döküyorlar” dedi.

‘DAĞI TOPYEKUN ÖLDÜRÜYORUZ’

Su kaynaklarının bu bölgede yüzeye çok yakın olduğunu belirten Uslu, maden çukurunun içinde biriken yeşil suyu göstererek, “Görüldüğü gibi Madran’ın kaynak suları buradan patlamış. Maden çukuruna dolan bu kaliteli içme sularını boşaltmak için 24 saat su pompaları durmadan çalışıyor. Türkiye’nin en kaliteli sularının bu bölgeden çıkmasının madenciler açısından bir önemi yok. Bu dağ 7-8 su fabrikasını ve etrafındaki 1 milyon insanının su ihtiyacını gideriyor. Her türlü bitkinin yetiştiği bir dağı, topyekun yaban yaşamı ile öldürüyoruz” dedi.

 https://www.evrensel.net/haber/498000/2-bin-500-yillik-tumulusun-dibine-maden-isletmesi

28 Ağustos 2023 Pazartesi

Akdeniz Foku’nun yaşam alanlarına RES

 

28 Ağustos 2023 14:44


Nesli tükenme tehdidi altındaki Akdeniz Fokunun yaşam alanına RES direği dikilecek. Böyle giderse Akdeniz fokunun soyunu kurutmak AKP hükümetine nasip olacak!


Fotoğraf: Marinko Babić/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)




Özer AKDEMİR

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından açıklanan ve “Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını sona erdirecek hamle”, “Enerjide bağımsız Türkiye” gibi spotlarla haberlere konu olan deniz üstündeki RES projeleri ile ilgili detaylar belli oldu. 2035 yılına kadar deniz üstü RES’lerle 5 gigavatt’lık bir enerji üretiminin hedeflendiği projenin çevresel riskleri ise haberlerde gündem edilmedi.

DENİZ ÜSTÜ RES’LERDEN 5,5 GİGAVAT ENERJİ ÜRETİMİ HEDEFLENİYOR

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı geçtiğimiz günlerde Türkiye’deki ilk deniz üstü RES projelerine onay verdi. Bakanlık tarafından Bandırma açıklarında 1111 kilometre kare, Bozcaada açıklarında 299 kilometrekare, Gelibolu açıklarında 75,6 kilometrekare ve Karabiga kıyılarında 410 kilometrekare alan aday Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı (YEKA) olarak tahsis edildi. Deniz içindeki bu alanlarda kurulacak RES’lerden toplamda 5,5 gigavat elekritik üretimi hedeflenirken, Bakanlık 2035 yılına kadar karadaki RES’lerin kurulu gücünü 24,6 gigavata, GES’lerin kurulu gücünü 552,9 gigavata, HES’lerin kurulu gücünü 35,1 gigavat’a, biyokütle ve JES’lerin kurulu gücünü ise 5,1 gigavat’a çıkarmayı hedefliyor. Bakanlık yapımı süren nükleer santralden de 7,1 gigavatlık bir kurulu güç elde etmeyi hedefliyor.

KARABİGA VE GELİBOLU KIYILARINDA KM’LERCE ALAN RES SAHASI İLAN EDİLDİ

Bakanlığın deniz üstü RES proje alanı olarak ilan ettiği bölgelerde bu projelerin yol açacağı çevresel etkiler şimdiden tartışılmaya başlandı. Bu bölgelerdeki hassas denizel ekosistemin bu RES inşaatları ve çalışmaları sürecinde zarar görebileceği endişesi hayli yaygın. Özellikle Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayımlanan kırmızı listede “soyu kritik derecede tehdit altında olan tür” olarak sınıflandırılan Akdeniz Foku’nun yaşam alanlarından olan Karabiga ve Gelibolu kıyılarında 410 km2 ve 75,6 km2’lik alanlar da bu RES proje sahaları içerisinde.


Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının deniz üstü RES aday yenilenebilir enerji kaynak alanlarından Karabiga bölgesi


Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının deniz üstü RES aday yenilenebilir enerji kaynak alanlarından Gelibolu bölgesi

AKDENİZ FOKUNDAN DÜNYADA SADECE 600-700 BİREY KALDI

Tüm dünyada 600-700 kadar bireyin kaldığı Akdeniz Fokunun yaşam ve üreme alanlarından birisi olan Karabiga kıyıları geçtiğimiz yıllarda da termik santral yapımı sürecinde gündeme gelmişti. Su Altı Araştırmaları Derneği (SAD) ve Akdeniz Foku Araştırma Grubu (AFAG) Akdeniz foklarının bugün yeryüzünde üreyen popülasyonlar anlamında sadece 4 bölgede; Yunanistan, Türkiye, Moritanya ve Madeira Adaları’nda yaşadığına dikkat çekiyor. Geçmişte eti, kürkü ve yağı için avlanarak tür sayısı ciddi oranda azalan Akdeniz Fokları bugün ise yaşam alanlarına yönelik insan kaynaklı baskılar nedeniyle ciddi bir tehdit altında. Türün yaşadığı ve ürettiği koylara insanların konut yapması, ya da bu koyların sanayi tesisleri nedeniyle kirletilmesinin yanı sıra balıkçıların ağları ve yasadışı avcılık da fokların yaşam haklarını ellerinden alan olgular arasında.

TÜRÜN YAŞADIĞI İKİ YER RES SAHASI İLAN EDİLEN ALANLARDAN

SAD ve AFAG’ın yıllardır Akdeniz Foklarının korunması ve yaşam alanlarına yönelik baskılara dair dikkat çekici açıklamaları var. Her iki kurumda da çalışmalar yürüten Cem Orkun Kıraç’ın Türkiye Su Altı Canlıları Platformu’nda yayınlanan makalesinde fokların yaşam alanları ile ilgili şu bilgilere yer veriliyor, “Akdeniz fokları, Türkiye kıyılarında belli bölgelerde yoğunlaşıyorlar; Marmara’da; Marmara Adaları ve Mola Adaları ile Kapıdağ kuzey sahilleri ve Karabiga batısı kıyılar, Ege’de; Gelibolu Yarımadası’nın Ege kıyıları ile Behramkale arası ve Yeni Foça ile Datça arası kıyılar, Akdeniz’de; Datça ile Kemer arasında, Alanya ile Taşucu arasında ve Hatay Samandağ ile Suriye sınırı arasında kalan sahiller Akdeniz foklarının var olma mücadelesini sürdürdüğü bölgeler.”Kıraç’ın saydığı yerler arasında Gelibolu ve Karabiga’nın deniz üstü RES projeleri için YEKA Alanı ilan edilmesi dikkat çekiyor.

YILLAR ÖNCESİNDE YAPILAN ÇALIŞTAYDAN BUGÜNE DAİR UYARILAR

14-15 Nisan 2015 tarihlerinde ÇOMU Su Ürünlerin Fakültesinin himayesinde Akdeniz Foku üzerine araştırmalar yapan üç üniversiteden (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi) akademisyenler, kamu ve sivil toplum mensuplarının katılımıyla gerçekleştirilen “Kuzey Ege ve Marmara Denizi’nde Akdeniz Fokunun Güncel Durumu ve Tehditler” başlıklı çalıştayda türün yok olmaması ve korunması sorumluluğunun Türkiye’nin omuzlarında olduğuna dikkat çekiliyordu. Türkiye’nin bu türün ve türün barındığı yaşam alanlarının koruma sorumluğu ile ilgili Avrupa Yaban Hayatı Koruma Sözleşmesi (Bern), Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Barselona), Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Sözleşmeleri gibi anlaşmalara imza attığının altının çizildiği çalıtay sonuç bildirgesinde, “Marmara denizindeki fok kolonisinin korunması türün neslini devam ettirebilmesi açısından gerekli olmanın yanında Türkiye’nin verdiği sözleri yerine getirmesi adına da büyük önem arz etmektedir.” Deniliyordu.  

EN KRİTİK TEHDİT ENERJİ YATIRIMLARI

Çalıştayda, bugün deniz üstü RES alanı ilan edilen Karabiga kıyılarının “hassas deniz ekosistemi olarak değerlendirilmesi” gerektiğinin tüm katılımcılar tarafından kabul edildiğinin altı çiziliyordu. Çalıştayın sonuç bildirgesinde yer alan 4. madde her ne kadar o yıllardaki termik santral tartışmalarına yönelik değerlendirilse de deniz içinde RES tartışmaları ışığında bugüne dair de bir uyarı olarak da dikkat çekiyor;

"4) Akdeniz Foku’nun bir simge tür olduğu ve bir bölgede varlığını sürdürmesinin o bölgedeki ekosistemin sağlıklı çalıştığının göstergesi olduğu vurgulanmıştır. Bu sebeple, ilkin, bölgede türün yok olmasına neden olacak tehditler irdelenmiştir. Bu kapsamda en kritik tehdit olarak foklar için üreme alanı olma özelliğine sahip bölgede yapılan ve yapılacak olan enerji yatırımları ön plana çıkmıştır. Bunun yanında kıyıda yapılacak olan mendirek, liman vb kıyı yapılarının, inşaat ve işletme aşamasında yoğun deniz trafiği oluşacağı açıktır. Ayrıca bu hareketlilik bölge halkının temel geçim kaynaklarından biri olan balıkçılığı önemli ölçüde kısıtlayacaktır. Bu durumun ise balıkçı ile fokun paylaşacakları alanı daraltacağı ve balıkçı ile foku karşı karşıya getireceğine dikkat çekilmiştir. Diğer taraftan bölgede depolanacak olan atıkların (cüruf), baca emisyon gazlarının, bölgedeki diğer önemli geçim kaynakları olan hayvancılık, süt üretimi, organik tarımı da etkilemesi kaçınılmazdır. Bu durumun balıkçıların başka bir uğraşa yönelmelerini de kısıtlayacağından, sorunu daha da arttıracağına dair endişeler dile getirilmiştir."

https://www.evrensel.net/haber/497859/akdeniz-fokunun-yasam-alanlarina-res

27 Ağustos 2023 Pazar

Yangın yeri bir ülke… (Pazar yazısı)

 

27 Ağustos 2023 04:01




Fotoğraf: Cem Tekkeşinoğlu/AA

      

 

Özer Akdemir


Tüm yazıları

22 Ağustos tarihinde başlayıp bazı köylerin, mahallelerin ve devlet hastanesinin boşaltılmasına neden olan, Çanakkale’nin kenar mahallelerine kadar gelen yangın, kent tarihinin en büyük yangını olarak niteleniyor. Yangın ancak üçüncü gün kontrol altına alınabildi. 4 bin 80 hektarlık bir alanı etkileyen yangın bölgesinde sayısız canlı yaşamını yitirdi.

Medyanın büyük çoğunluğu için insanların ölmesi dışında bir can kaybının haber değeri yok ne yazık ki! Bu nedenle “neyse ki yangınlarda can kaybı yaşanmadı” cümlesini birçok televizyon kanalında duymuşuzdur.

YANGINLARDAN DAHA KÖTÜSÜ

Yangınlar sonrası binlerce hektar orman ekosistemi yok olan kentte madencilik ve enerji projeleri de en az yangınlar kadar, belki de ondan bile daha fazla ormanı yok etmiş durumda.

Çanakkale şehir merkezine 20 km uzaklıktaki Kirazlı’da, Kanadalı Alamos Gold altın şirketinin 400 bin ağacı kesmesi sonrası oluşan doğa katliamının görüntüleri hafızalarınızdadır hâlâ. Tam bir yıkım görüntüsünü ortaya koydu drone ile çekilen fotoğraflar ve sonrasında binlerce insanın isyanı, Kazdağı’na akması…

Bu büyük tepkinin ardından bakanlık Kanadalı şirketin 13 Ekim 2019’da dolan işletme ruhsatını yenilemedi ve şirket yok ettiği ormana dönüp bakmadan alanı terk edip gitti! Türkiye’yi de Uluslararası Tahkim Mahkemesine şikayet ederek tazminat istedi.

Bugün Akbelen’de de benzer bir yıkım yaşanıyor. İki yılı aşkın süren nöbete müdahale eden jandarmanın korumasında ve gözetiminde 70 bine yakın ağaç kesildi Akbelen ormanında. İş makineleri harıl harıl ağaçları kesilip tıraşlanan ormanın üstündeki toprak tabakasını sıyırmak ve alttaki kömüre ulaşma telaşındalar. Toprak var olduğu sürece orman yeniden yeşerir ve şirket Akbelen’in artık orman değil kömür ocağı olmasını istiyor. Telaşı bundan!

BİGA YARIMADASI’NIN YÜZDE 79’U MADEN RUHSAT ALANI!

Çanakkale’ye yeniden dönelim; TEMA Vakfı tarafından 2020 yılında açıklanan rapora göre Biga Yarımadası’nın yüzde 79’u metalik madencilik ile ruhsatlandırılmış durumda. Bu ruhsatların yüzde 41’i arama ve işletme ruhsatları. 1600’den fazla maden ruhsatı, 90 civarında yerli yabancı firmanın elinde.

Çanakkale’nin başı sadece madencilik değil termik santrallerle de belada. Kentte yapımı planlanan altıncı termik santral olan Kirazlıdere Termik Santrali 110 hektarlık tamamı ormanlarla kaplı bir alanda kurulacak. 1260 MW kurulu güç olarak planlanan termik santralde yakılacak 40 milyon ton kömürün taşınması için projelendirilen liman ise Çanakkale Boğazı’nın el değmemiş nadir koylarından Turupçu Koyu’nda yapılacak. Turupçu Koyu Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayımlanan kırmızı listede de “soyu kritik derecede tehdit altında olan tür” olarak sınıflandırılan Akdeniz Foku’nun üreme alanı olarak seçtiği nadir alanlardan birisi.

Çanakkale’de yapımı planlanan 10 tane daha termik santral var. Yanlış okumadınız, on tane daha termik santral! Lapseki ile Bandırma sahil hattının neredeyse her karışı termik santraller tarafından parsellenmiş durumda.


Kirazlıdere termik santralinin yapılacağı bölge ülkemizin olduğu kadar belki de dünyanın en kaliteli şeftali ve kirazının yetiştiği bir yer olarak da biliniyor.

BİR TÜRKİYE KLASİĞİ!

Termik santralin üretim lisansı ve Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) izni süreçleri ise tam bir Türkiye klasiği! Çevre örgütlerinin açtığı davalarda yapılan bilirkişi incelemesi sonrası hazırlanan rapor, santralin izin süreçlerindeki skandalları ortaya koydu.

Termik Santrale Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından üretim lisansının verildiği tarihte (7 Mart 2013) projenin daha ‘ÇED olumlu’ kararının bile bulunmadığı görüldü. Öyle ki, 2013 yılında üretim lisansı verilen termik santrale ÇED olumlu kararı iki yıl sonra, 2015 yılında verilmiş! Oysaki yürürlükteki yasa ve yönetmeliklere göre tam tersi olması gerekiyor. Projeler için önce ÇED süreçleri işletilip bitirilirken, bu süreçte alınan olumlu ya da gerekli değildir kararları sonrası ancak üretim, işletme izni ya da lisansı verilebiliyor.

ÇANAKKALE YAKINDA YAŞANAMAZ BİR KENT OLACAK

Çanakkale ve Kazdağı yöresi, son yıllarda madenler, termik santraller, ormanlık alanlar ve meralar üzerinde planlanan RES-JES projeleri gibi yağma / talan projelerinden fazlasıyla nasibini aldı. Öyle ki, denizi, güneşi, “bin pınarlı” suları, ormanları, verimli toprakları ile bir tarım, turizm, hayvancılık ve balıkçılık cenneti olarak bilinen kent, çok yakın bir gelecekte enerji ve maden çöplüğü olmaya aday kentler arasında sayılıyor.

Uluslararası Hacıbektaş Veli Anma etkinlikleri kapsamında 18 Ağustos tarihinde Hacıbektaş Veli Kültür Merkezinde yapılan Seyfe belgeselimizin gösterimine gelen avukat arkadaşım Fevzi Özlüer ile sohbet ederken, konu Çanakkale’den açıldı. Özlüer, Kirazlıdere Termik Santrali ve bölgedeki başkaca yıkım projelerine karşı çevre örgütleri ve yurttaşlar tarafından açılan davaların avukatlarından birisi aynı zamanda. Bölgeyi çok iyi bilen Özlüer “Böyle giderse Çanakkale yakın bir gelecekte yaşanmaz bir kent haline gelecek” diyordu!

Cenneti cehenneme çeviriyorlar!

Ömürlerimizden çalıp kasalarını dolduruyorlar!

Ülke yangın yeri!

Bir an önce ‘Dur’ demezsek yanmış - yıkılmış bir ülke kalacak elimizde!..

 https://www.evrensel.net/haber/497579/canakkaleye-bir-darbe-de-termik-santralden-kirazlidere-termik-santrali-hem-ormani-hem-de-akdeniz-fokunun-ureme-alanini-yok-edecek

23 Ağustos 2023 Çarşamba

Çanakkale'ye bir darbe de termik santralden! | Kirazlıdere termik santrali, hem ormanı hem de Akdeniz Foku’nun üreme alanını yok edecek

 

23 Ağustos 2023 14:44



Orman yangınları ile boğuşan Çanakkale’de tamamı ormanlık alanda kurulmak istenen termik santrale kömür temini için yapılmak istenen liman ise Akdeniz fokunun üreme alanı olan koya kurulacak.


Fotoğraf: Çevre Hukuku Ağı


 

Özer AKDEMİR

Bugünlerde tarihinin en büyük orman yangınları ile boğuşan Çanakkale'de yapılmak istenen 6. termik santral olan Kirazlıdere Termik Santraline karşı yöre halkının mücadelesi devam ediyor. Tamamı orman olan 110 hektarlık alanı yok ederek yapılmak istenen termik santral sahası Çanakkale Boğazı’nın el değmemiş koylarından Turupçu koyunu da yok edecek. Santrale kömür temini için koya 40 milyon ton kapasiteli bir liman yapılması planlanırken koy nesli tehdit altında olduğu için uluslararası koruma statüsü olan kırmızı listedeki Akdeniz fokunun da üreme alanı.

‘CENNET KOY’A KÖMÜR LİMANI!

Termik santral ve liman yapılmak istenen alanda yöre halkının en önemli geçim kaynaklarından olan şeftali ve kiraz yetiştiriciliği yapılıyor. Çanakkale’nin nadir kalmış el değmemiş koylarından Turupçu Koyu ise bölgede “Cennet koy” olarak biliniyor. Koy turizm alanı olmasının yanı sıra birçok endemik bitkinin de yaşam alanı. Koyun en önemli özelliklerinden birisi de Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayımlanan Kırmızı Listede de soyu kritik derecede tehdit altında olan tür olarak sınıflandırılan Akdeniz fokunun üreme alanı olarak seçtiği nadir alanlardan biri olması.

ÇED RAPORU OLMAYAN PROJEYE ÜRETİM LİSANSI VERİLMİŞ!

Termik santrale karşı mücadele yürüten Kirazlıdere Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneği tarafından açılan santral planının iptali ve yürütmenin durdurulması davasında yapılan bilirkişiyi keşfinde santralin birçok eksiğinin olduğu ortaya çıkmıştı. Bilirkişi raporunda Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından üretim lisansının verildiği tarihte (7 Mart 2013) projenin ‘ÇED olumlu’ kararının bulunmadığının altı çizilmişti. 2013 yılında üretim lisansı verilen termik santrale ÇED olumlu kararı 2015 yılında verilirken bilirkişi raporunda santralle ilgili 2015 ve 2022 yılında yapılan planların EPDK Yönetmeliğine ve orman alanlarının koruması ilkesine aykırı olduğunun altı çizilmişti. Dernek bu bilirkişi raporuna dayalı olarak Bakanlıktan ÇED olumlu raporunun iptalini istedi.

“GEÇİNEBİLMEK İÇİN SANTRALE MECBUR DEĞİLİZ”

Yöredeki termik santrallerin çevre, bitkiler ve hayvanlar üzerindeki olumsuz etkilerinin yeni yeni fark edildiğini belirten Kirazlıdere Kalkındırma ve güzelleştirme Derneği Başkanı Mehmet Sağlam, “Hâlâ termik santral isteyen ve bu zehir saçan ucube sistemleri çocuklarına ekmek teknesi olarak gören vatandaşlarımız mevcut. Çanakkale Boğazı’nın en nadide ve el değmemiş koylarından biri olan Turupçu koyunun da kurban olmasını istemiyoruz. Burada yaşayanlar da bilmeli ki iş açısından asla bu santrale mecbur değiliz, aksine santrallerden kurtulduğumuzda bu coğrafyada turizmle, tarımla çok daha iyi işler yapabiliriz. Hem bu topraklarda yaşayan bizlerin hem de türlü canlının yaşam alanlarını korumuş oluruz” dedi.

“LAPSEKİ - BANDIRMA SAHİL HATTI TERMİK SANTRALLER İLE TAMAMEN DOLDU”

"Çanakkale Kirazlıdere köyünün denizi, turizmi ve su kaynakları ile tarımsal açıdan ülkemizin en özel yerlerinden birisi olduğunu ifade eden Çan Çevre Derneği Başkanı ve Çevre Hukuku Ağı avukatlarından Ümran Aydın “Bu bölgede narenciyeden buğdaya hemen her ürün yetişmekte, ayrıca şeftali ve kirazı dünyanın en kaliteli meyveleri olarak bilinmektedir. Yine dünyada nadir kalmış bir tür olan Akdeniz fokunun üreme alanı olarak seçtiği nadir bakir alanlardan biri bu koy, tümüyle ormanlarla kaplı.” diye konuştu.

Kirazlıdere de yapılmak istenilen termik santralin, Çed olumlu kararının süresinin dolmuş bulunması nedeniyle yok hükmünde olduğunu savunan Aydın, “Lapseki ile Bandırma sahil hattı termik santraller ile tamamen dolmuş durumda. Yapılacak yeni termik santral insan sağlığına ve çevreye ciddi zararlar verecektir. Termik santralde kamu yararı olmadığı gibi ormanların korunması ilkesine de aykırıdır. Bu gerekçelerle Kirazlıdere, Lapseki ve Kazdağları Koruma Dernekleri olarak, ikisi Çanakkale idare mahkemesinde, biri Danıştayda olmak üzere 3 ayrı dava açmış bulunuyoruz." dedi.

SANTRALE KARŞI AÇILAN DAVALAR

Kirazlıdere termik santral için imar plan değişikliği yapılmasına karşı açılan davada bilirkişi santralle ilgili birçok eksiklik ve usulsüzlükler olduğunu belirten rapor sundu. Dava hâlâ devam ediyor. Bu davadan sonra santrale karşı 3 dava daha açıldı. Bunlar termik santralin ÇED olumlu raporunun süresinin geçmiş olması nedeniyle ÇED iptal davası, santralin yapımında kamu yararı olduğuna dair karara karşı açılan dava ve EPDK’nin vermiş olduğu üretim lisansının santralin ÇED raporu olmadan verildiği ile ilgili lisans iptali davası.

 https://www.evrensel.net/haber/497579/canakkaleye-bir-darbe-de-termik-santralden-kirazlidere-termik-santrali-hem-ormani-hem-de-akdeniz-fokunun-ureme-alanini-yok-edecek

22 Ağustos 2023 Salı

KENAN EVREN SEYFE GÖLÜ’NÜ SONUNDA KURUTTU /NURİYE GÖÇER

 


23.08.2023 - 0


0:00YAYINLANMA

22.08.2023 - 14:49GÜNCELLEME

A-A+Google News

Hacıbektaş Kültür Merkezi’nde değerli   gazeteci, yazar, aktivist, siyasetçi Özer Akdemir’ in SEYFE isimli belgeselini kendisi ile birlikte izleme şansım oldu. 

Çocukken Seyfe Gölü’ne giden kuşları görür çok heyecanlanırdım. Anneme sık sık ‘Anne beni flamingolara götür’ dediğimi hatırlıyorum. Yüzlerce kuş türünün göç yolu üzerindeki Seyfe Gölü tam bir doğa harikası idi. Aynı zamanda birçok endemik bitki ve hayvanın evi idi.  Yeşili, mavisi, hayvanları, tarıma katkısı ile adeta cennetin simülasyonu gibiydi. Sayın Akdemir’in belgeselini izledikten sonra Seyfe Gölü’nün son halini görünce dehşete düştüm. Sanki atom bombası patlamış gibi olmuş. Doğa ölmüştü.  Tuzdan başka bir şey kalmamıştı. 

Bu vahşetin sebebine gelince Kenan Evren Seyfe Gölü’nü ziyarete geliyor. Tüm dram o gün başlıyor. Kenan Evren suyu daha geniş alanlara götürüp Kırşehir ve çevresini sulu tarım cenneti yapma hayali ile DSİ’ye her yere kuyular açtırıyor, bunun yanında çok büyük kanallar açarak suyu Kızılırmak’ a yönlendiriyor. Üstelik ‘1. Derece doğal sit alanı’ olmasına rağmen.  Bu konu hiçbir bilim insanına sorulmadan yapılan ya da sorulsa bile diktatöre yalakalık olsun diye olur efendim demelerinden kaynaklı, tamamen güç zehirlenmesi yaşayan bir ülke yöneticisinin eseridir. Doğayı öldürmek kadar canice bir şey yok. Verdiği kararın sonucunu kendisi göremedi ama tam kırk yıl sonra biz üzülerek görüyoruz. 

Doğa ile ne zaman inatlaşırsak karşılığını bize afetler ile vermiştir. Umarım hepimiz doğanın karşısında durmadan onu sömürmeden, yanında olarak, destekleyerek yaşamayı öğreneceğiz.

 https://www.akdenizgercek.com.tr/kenan-evren-seyfe-golunu-sonunda-kuruttu

2500 yıllık Murattepe tümülüsünün dibine maden ocağı / ÇEPEÇEVRE YAŞAM

  Madran Dağı'nda kurulmak isteniyor #ÇepeçevreYaşam şimdi yayında @CineYasam @ozer_akdemir Madran Dağı'nda 2500 yıllık Murtattepe t...